Nureddin Nebati’nin 2 Aralık 2021 tarihinde Maliye Bakanlığı’na atanmasıyla Yeni Ekonomi Modeli politikaları hızlı bir şekilde uygulamaya konulmuştu.
Yeni Ekonomi Modelinin temelinde aslında Erdoğan’ın faize olan karşıtlığı yatmaktadır. Erdoğan, yüksek faizlerin ekonomide daralmanın, işsizliğin ve enflasyonun en önemli nedenlerinden biri olduğu düşüncesindedir.
Erdoğan’a göre enflasyonun yükselişini dizginlemenin tek yolu üretimi artırmaktan geçmektedir. Uygulanan yüksek faiz politikalarıyla resesyona girme olasılığı son derece yüksek olan ekonomilerde baş gösterecek olan işsizlik ve yoksulluk hiçbir liderin isteyebileceği olağan bir durum değildir.
Nitekim bu fikrini çokça eleştirilen “Faiz sebep Enflasyon Neticedir” sloganıyla net bir şekilde beyan etmiştir.
Bu konuda kısaca kendi görüşlerimi açıklamak istiyorum;
Yüksek faizlerin ekonomiye üç çok önemli ve olumsuz etkisi olur;
- Yüksek faizler üretim ve yatırım maliyetlerini artırır. Üretim maliyetlerine yansıtılan faiz giderleri üretilen ürün fiyatlarının artışına sebep olur. Bu da bir taraftan firmaların uluslararası pazarlarda rekabet gücünü azaltırken diğer taraftan ülkede maliyet enflasyonuna sebep olur.
- Yüksek faiz dönemlerinde firmaların yatırımları durur, arz-talep dengesi arz aleyhine bozulur. Bu da işsizliğin artmasına, ülkenin büyümesinin gerilemesine neden olur.
- Yüksek faiz dönemlerinde girişimciler reel sektör yatırımlarından değil, faiz ve finans piyasalarından para kazanma yolunu seçerler.
Bu yazdığım maddelere hiçbir ekonomist itiraz etmez.
Ancak burada gözden kaçan önemli bir durum var. O da şu:
Gerek Yeni Ekonomi Modeli savunucuları gerek ise Ortodoks (Geleneksel) ekonomi politikaları savunucuları yüksek faizin ekonomiler için ne kadar tehlikeli bir durum olduğu konusunda hem fikirler.
Öyleyse sorun ne?
Sorun enflasyon ile mücadele etme yöntemi konusunda.
Yeni Ekonomi Modelinde, faizleri artırmanın enflasyonu artırıcı etkisi olduğunu söylerken, Ortodoksçular ise yüksek enflasyonla mücadele etmenin en önemli finansal aracının faizleri yükseltmek olduğunu savunurlar.
Faizleri artırmanın ekonomilere olan olumsuz etkisini yukarıda yazmıştım.
Peki Ortodoks politikalarda yüksek faizlerin (diğer para politikası araçlarını göz ardı ediyorum) enflasyonu düşürücü etkisinin gerekçeleri nelerdir?
Bu konuda en temel gerekçeleri, yüksek faizlerin talebi azaltıcı etki yapacağı yönündedir. Yani faizler yükselince hane halkı harcamalarını kısacak, şirketler yatırımlarını durduracak ve bu şekilde oluşacak bir talep azalışı ile enflasyon düşecek.
Peki bu durumda aklıma şu geliyor. Tüketici taleplerini azaltmanın yolu neden sadece faizleri yükseltmekten geçer.
Neden talebi azaltıcı başka politikalar geliştirilmez?
Neden hane halkının küçük tasarruflarla bile yatırımlar yapabileceği alt yapılar oluşturulmaz?
Mesela halkı borsaya çekecek politikalar, mesela küçük yatırımlarla büyük fırsatlara erişebilen Kitle Fonlama Platformlarının geliştirilmesi, mesela halkı tasarrufa yönlendirecek yatırım fonlarının teşvik edilmesi, mesela Melek Yatırımcı bilincinin yaygınlaştırılması, mesela küçük yatırımlarla kurulabilecek yatırımcı kooperatif sisteminin geliştirilmesi gibi…
Peki siz hiç bu önerileri IMF yetkililerinden, Ortodoks ekonomi Politikaları savunucularından, ünlü ekonomistlerden duydunuz mu?
Duyamazsınız, çünkü bu politikaları geliştirmek sizleri onların kurmuş olduğu o küresel finans ağından kurtaracak politikalardır.
Bu tür tasarrufa sevk edici ve küçük tasarruflarla insanları girişimciliğe yönlendirici politikaların geliştirilmesi durumunda inanın o ekonomilerde ne yüksek faizden ne de yüksek enflasyondan bahsedilebilir.
Faizleri yükselterek enflasyonu düşürme politikalarını ben orman yangınlarına benzetirim.
Bazen ormanın belirli bir kısmını yangından korumak için diğer bir kısmını kendi ellerimizle yakmak zorunda kalırız.
Çünkü elimizde o yangının tamamını direkt söndürecek yeterli araç parkı bulunmamaktadır.
Yani eğer o araç parkını yeterli hale getirirseniz o bir kısım ormanı da yakmak zorunda kalmazsınız.
Ekonomide gerekli tüm ekonomik enstrümanları zamanında yerli yerine oturtursanız, yüksek enflasyon dönemlerinde en kolay yol olan faiz artışını seçmek zorunda kalmazsınız, tıpkı orman yangınlarında yeterli ekipmana sahip olmadığınız için bir kısmını yakmak zorunda kaldığınız gibi…
Diğer taraftan yabancı yatırımcıların ve yabancı sermayenin ülkenize gelmesi faiz, enflasyon, istihdam gibi kalemleriniz açısından son derece olumlu etki yaratacaktır.
Ancak bu fonların ülkenize gelmesi için ise onların belirlediği küresel ekonomi politikalarını kabul etmeniz gerekmektedir.
Aksi durumda gerekçelerinizde ne kadar haklı olursanız olun, ekonomi politikalarınızı yerel anlamda ne kadar haklı gerekçelere dayandırırsanız dayandırın o sermayeyi ülkenize çekemezsiniz.
Yeni Ekonomi Modelinde atlanılan veya göz ardı edilen en büyük eksiklik buydu aslında;
“Küresel finans kuruluşlarının politikalarına karşı politikalar üreterek bu kuruluşların size olumlu bakmalarını beklemek…”
Başka bir ifadeyle Milli takım müsabakalarına katılırken “penaltı kuralını kabul etmiyorum, benim maçlarımda penaltı kuralı uygulanmasın” deyip o müsabakalara kabul edilmeyi beklemek.
Sonuç olarak, Yeni Ekonomi Modelinin gerekçeleri ne kadar haklı temellere dayanıyorsa, Ortodoks politikaları uygulama gerekçeleri de aynı derecede haklı temellere dayanmaktadır.
Yeni Ekonomi Modeli’nin uygulama alanı bulamamasının en önemli gerekçesi küresel finans kuruluşlarının belirlediği çizgilerin dışına çıkma gayretleridir.
Diğer taraftan Ortodoks politikaların uygulanmaya konulmasıyla başarının geleceğinin temel gerekçesi küresel finans kuruluşlarının belirlediği çizginin dışına çıkmama söz ve gayretleridir.
Nureddin Nebati’ye verilen en temel görev faizleri düşürmesiydi. Bakan adeta bir ekonomik sihirbaz edasıyla bir taraftan faizleri düşürdü, diğer taraftan ise dövizin agresif bir şekilde yükselmesinin önüne geçti. Bu görev tanımını uygulayabilmek için ise birçok regülasyonları devreye sokmak zorunda kaldı.
Kanaatimce Nureddin Nebati kendisine verilen görev tanımı açısından son derece başarılı olmuştur.
Eğer bugün Mehmet Şimşek’e verilen karar alma serbestliği ve faiz artırımı izinleri Nureddin Nebati’ye verilseydi en az Mehmet Şimşek kadar başarılı olabilirdi. (Mehmet Şimşek’in küresel finans kurumlarıyla olan son derece olumlu ilişkilerini göz ardı ediyorum.)
Özetlersek; yerli ekonomi politikalarıyla ekonomik istikrarı sağlayamazsınız, ekonominizin ancak onların istediği seviyelere kadar gelişmesini isteyen sermaye çevreleriyle iş birliği yaparsanız onların istediği kadar gelişirsiniz, onların belirlediği refah düzeyine ulaşırsınız.
Nureddin Nebati kendisine Erdoğan tarafından verilen görevler açısından son derece başarılı olmuştur.
Mehmet Şimşek’in ise kendisine Küresel Finans Kuruluşları tarafından verilen görevler açısından ne derece başarılı olacağını merakla bekliyoruz.
Mustafa ÖZBAY Ekonomist-CFO-Yazar