Yine bir Ponzi sistemi.
Yine bir saadet zinciri.
Yine bir piramit dolandırıcılığı.
Yine dolandıranlar ve dolandırılanlar.
Yine aynı kurgu, yine aynı çark ve yine aynı sonuç.
Kısa yolda zengin olmak isteyen fakir ile servetine servet katmak isteyen zenginin kafa kafaya tokuşması.
Son günlerde akıl almaz şekilde gerçekleştirilen ve ortaya çıkan bir dolandırıcılıktan bahsediyorum.
Haksız bir şekilde “Fatih Terim Fonu” diye adlandırılan ve “Gizli Fon” diye pazarlanan, aslında hiç olmayan bir fon dolandırıcılığı desem daha doğru olur.
Belki de “hayali yatırım fonu” demek lazım.
Olayın en üzücü ve düşündürücü tarafı ise bugün kullanılan bu dolandırıcılık yönteminin dünyada tam 103 yıldır uygulanıyor olması.
Ülkemizde ise neredeyse 50 yıllık bir serüven.
Bu sistemin ilk kurucusu Charls Ponzi adında İtalyan asıllı bir Amerikalı.
Yıl ise 1920.
Bunun için ülkemizde “saadet zinciri” diye adlandırılan bu dolandırıcılık yöntemi uluslararası alanda “Ponzi sistemi”, “Ponzi Oyunu”, “Ponzi Şeması” gibi isimlerle anılır.
Sistemin temelinde hayali bir yatırım vardır ve yatırımcıların bu hayali yatırıma yatırım yapmaları sağlanır. Yüksek kâr getiren bu hayali yatırıma girmek tabii ki belli bir bedel karşılığı oluyor.
Hiçbir yatırım olmadan bu sisteme girenlere yapılan bu sözde kâr ödemeleri ise aslında sisteme daha sonra giren kişilerin ödedikleri giriş aidatlarından karşılanmaktadır. Sisteme girişler artarak devam ettiği süre içerisinde sistem sorunsuz olarak çalışıyor. Ancak sisteme yeni üye girişleri azaldığında veya bittiğinde sistem tıkanıyor ve çöküyor.
Sonuç olarak yığınla mağdur insan ve zenginlik hayallerine kavuşmuş bir avuç dolandırıcı kitlesi ortaya çıkıyor.
Aslında sistemin işleyişinin 3 önemli sacayağı bulunmaktadır.
Birincisi ikna kabiliyeti yüksek, güven veren sözde girişimci;
İkincisi sözde-hayali bir ürün ya da yatırım aracı;
Üçüncüsü ise marka değeri olan sözde bir enstrüman-kurum.
Bu sistemi ilk kuran ve ona ismi verilen Charls Ponzi’nin 1920’lerdeki macerasından kısaca bahsedelim.
Ponzi, hitabeti ve sosyal ilişkilerinde son derece başarılı bir sözde girişimciydi, Ponzi’nin yatırım aracı ise sözde posta pullarıydı, marka değeri olan kurum ise bundan kendisinin bile haberi olmayan posta pulu kurumuydu.
Charls Ponzi, bu posta pullarında (hala icra takiplerinde ödeme emri gönderildiğinde cevabi yazı için bu pullar gönderilebilmektedir) bazı ülkelerde oluşan fiyat farklarından dolayı arbitraj imkânı bulduğunu iddia ederek bu büyük kâra yatırımcı almaya başladı.
Aslında ortalıkta ne posta pulu ne arbitraj ne de bir kâr vardı.
Sistem sadece kendinden sonra gelen yatırımcıların sisteme yatırdıkları paranın faiz adı altında ödenmesinden ibaretti. Matematiksel olarak bu durumu incelediğinizde sistemin sonsuza kadar devam etmesinin imkânsız olduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Aşağıdaki tablo bu sistemin matematiksel olarak imkansızlığının en güzel örneği. Bu örnekte her dalgada sisteme 100 kişi girdiğini ve giriş aidatı olarak 1.000 Tl yatırdığını ve üyelere yıllık faiz olarak %10 ödendiğini varsaydım;
Sisteme Giren Kişi Sayısı | Kişi Başı Giriş Tutarı | Toplam Tutar | Dağıtılan Faiz | Kasada Kalan Tutar | Kalan Borç | Zarar |
100 | 1.000 | 100.000 | 0 | 100.000 | 100.000 | 0 |
100 | 1.000 | 200.000 | 10.000 | 190.000 | 200.000 | 10.000 |
100 | 1.000 | 290.000 | 20.000 | 270.000 | 300.000 | 30.000 |
100 | 1.000 | 370.000 | 30.000 | 340.000 | 400.000 | 60.000 |
Diğer taraftan sistemin 1 kişi ile başladığını ve bu kişinin 10 kişi bulduğunu varsayalım. Sisteme giren her kişinin de sisteme 10 kişi soktuğunu düşünelim. Bu durumda sisteme dahil olan kişi sayısı aşağıdaki gibi olacaktır.
1 | |
10 | 1 |
100 | 2 |
1.000 | 3 |
10.000 | 4 |
100.000 | 5 |
1.000.000 | 6 |
10.000.000 | 7 |
100.000.000 | 8 |
1.000.000.000 | 9 |
10.000.000.000 | 10 |
Sadece 10. kademedeki insan sayısının dünyanın nüfusunu geçtiğini rahatlıkla görebiliyoruz.
Tabloda da görüldüğü gibi saadet zinciri aslında sisteme ilk girenler için son derece yüksek bir kazanç, her sonradan giren için ise gittikçe azalan ve sonunda ana parayı bile kaybetmeye neden olan bir durum ortaya çıkıyor. Yaklaşık 10. Kademede ise yatırılan paraların faizleri bile ödemeye yetmediği görülecektir.
Sisteme ne kadar çok artan oranda kişiler girerse zarar oranı o ölçüde düşük olarak devam eder. Yani çöküş daha uzun sürede gerçekleşir.
Nitekim dünyada ve ülkemizde de yüzlerce örneğinde olduğu gibi sistemler kısa süre içerisinde çökmüştür.
Bu dahiyane sistemi kullanan birkaç ünlü dolandırıcı ve kullandıkları argümanlardan kısaca bahsedeyim.
Dünyada bu sistemi kullanarak binlerce kişiyi dolandıran en önemli kişilerden biri eski Nasdaq başkanı Berni Madof.
Berni Madof bir yatırım fonu kurduğunu açıklıyor ve bu yatırım fonunun çok büyük karlar elde ettiğini iddia ederek kısa sürede önemli sayıda yatırımcıyı sisteme dahil etmeyi başarıyor.
Tabii ki bunda cv’sinin katkısı çok büyük.
Gerçekte var olmayan büyüklükteki kazançların faiz adı altında yatırımcılarına ödenmesi için doğal olarak devamlı yeni yatırımcıların sisteme girmesi veya eski yatırımcıların sisteme daha çok paralar yatırması gerekmekteydi.
Her şey yolunda giderken 2008 yılında ortaya çıkan küresel finansal kriz dolayısıyla yatırımcıların birden tüm paralarını sistemden çekmesiyle sistem de çökmüş oldu.
Dolayısıyla dağıtılma sözü verilen kazançların aslında hiç olmadığı gerçeği böylece ortaya çıkmış oldu.
Ülkemizde ise saadet zinciri, yani Ponzi sistemi aslında seksenli yıllarda Banker Kastelli ile başlamıştır.
Kastelli, son derece başarılı sözde bir girişimciydi, yatırım aracı ise faiz, marka değeri olan kurum ise Banker Kastelli isimli finansal kurumuydu.
Sistem burada da yüksek kazanç vaadiyle toplanan paralardan elde edilemeyen bir kâr nedeniyle sisteme yeni girenlerden sağlanan finansmanın faiz adı altında eski üyelere dağıtılmasıyla çalışıyordu.
Kaçınılmaz son burada da gerçekleşti. Çünkü sisteme taze para girişi kesilmişti ve havuzda da ortakların hak ettiği alacaklarını karşılayacak tutarda bir para yoktu.
Daha sonra ortaya çıkan Titan saadet zincirinin de bunlardan hiçbir farkı yoktu. O da kısa sürede yerle yeksan olarak dağıldı ve arkasında binlerce mağdur insan bıraktı.
Ülkemizdeki Ponzi dolandırıcılığının en komiği ise hiç şüphesiz Çiftlikbanktır.
Bir gün ofisimde çalışırken bir iş arkadaşım heyecan içinde yanıma geldi ve bu sistemden bahsetti.
Hatta bana “aslında sen çok iyi bir ekonomist ve finansçısın, bu sistemi nasıl bilmezsin, sana yakıştıramadım” diye söylenişi hala kulaklarımda çınlar.
Çünkü firmamızda birçok kişi bu tavuklara para yatırmış ve ürettikleri yumurtalardan azımsanmayacak oranlarda paralar kazanmıştı.
Web sayfasına girip sistemi çözmem ile bu arkadaşa “derhal bu sistemden çıkın, bu sistem bir Ponzi yani saadet zinciri sistemi ve yakında çok canlar yakacak” demem inanın sadece birkaç dakika sürmüştü. Ayrıca o gün firmadaki tüm çalışan arkadaşlarla yaptığımız yıllık değerlendirme toplantısındaki konuşmamda bu konuya değinmiş ve mesai arkadaşlarımı ciddi bir şekilde uyarmıştım. Ancak yine de mağdur sayımızda maalesef bir azalma olmamıştı.
Bu çiftlikbank olayında da tıpkı hayali posta pulu, hayali yatırımlar, hayali fonlar gibi bir argüman kullanılmıştı.
“Hayali yumurta”
Nitekim bilgisayarın ürettiği yumurtadan da ancak bu kadar kâr gelirdi ve kısa sürede bu sistem de çöktü.
Son olarak ise güncel Ponzi dolandırıcılığından bahsedelim.
Sistem her ne kadar karmaşık görünse de aslında klasik bir Ponzi yani saadet zinciri sistemi.
Burada da kısa sürede zengin olmak isteyen bir kişi ile servetlerine servet katma telaşında olan bir zümre ortak bir platformda karşılaşıyor.
Burada banka müdürü Ponzi sisteminin alt yapısını kurarken çalışmış olduğu bankayı bu işleyişin içerisindeki bir kurum olarak göstermiş, yatırım aracı olarak yatırım fonlarını beyan etmiş ve bu yatırım fonlarından yüksek kazanç vaadinde bulunmuş. Daha sonra sisteme giren sıcak para musluğu kesilince sistem patlamış oldu.
Yani kaçınılmaz son gerçekleşti.
Tıpkı tam 103 sene önce bu sistemi ilk kuran Charls Ponzi gibi.
Tabi bu konuyla ilgili medyada ve mahkeme ifadelerinde birçok açıklamalar geçiyor. Bu sistemin tarihsel akışına baktığımızda olayın nasıl cereyan ettiğini rahatlıkla açıklayabilirim.
Kanaatimce 12 yıl önce, bankasının resmi müşterilerine gerçek ve hatta tefasta kaydı bulunan bilinen yatırım fonlarından aldırtmış ve bu fonlardan yüklü miktarlarda paralar kazandırmıştır. Özellikle yurt dışı yatırım fonları ve son zamanlarda yurtiçi birçok fonda beklentilerin çok altında kazanç elde edilmesi, yüksek kârlara alışkın müşterilerinde mırıldanmalara sebep olmuştur.
Diğer taraftan hükümetin parasal sıkılaştırma politikası gereği bankalardan kredi alamayan ve finansal dar boğaza girdiği için akıl almaz faiz oranlarına dahi hiç sesi çıkmayan bir kesim ile parasından az para kazandığını düşünen diğer kesimi kayıt dışına alarak bir Ponzi sistemi kurması için aslında tüm şartlar oluşmuştu.
Ancak bunun için hayali bir ürün bulunmalıydı.
Tıpkı Charls Ponzi’nin hayali Posta Pulu, Mehmet Aydın’ın yumurtası gibi.
Nitekim öyle de yapıldı.
Hayali bir fon kuruldu, adı da “Fatih Terim Fonu” oldu. Fatih Terim’in bu tezgâhı öğrenmemesi içinde fona bir gizlilik özelliği katıldı.
“Gizli Fatih Terim Fonu” diye.
Sistem yukarıdaki tabloda belirttiğim şekilde çalışmaya başladı.
Kısa sürede sisteme yeni yatırımcılar girdi. Para tutarları artmaya başladı.
Yeni yatırımcı gelmediği zamanlarda da eski yatırımcılara daha fazla yatırım çağrıları yapıldı.
Belirli bir noktadan sonra sıcak para gelmeyince sistem çöktü.
Nitekim Seçil Hanımın “beklediğim bir 5 milyon dolar vardı, o para zamanında gelseydi bu olayların hiçbiri olmayacaktı.” şeklindeki açıklaması tezimizin en büyük kanıtı.
Aslında bir iş adamı ifadesinde bu durumu açıklığa kavuşturmuştu ve şöyle demişti;
“İkinci seferde kendisine 5 milyon dolar daha verecektim ancak durumu avukatıma anlatınca beni dolandırıcılık sezgisi nedeniyle uyardı ve parayı vermekten son anda vazgeçtim.”
Bu vazgeçiş tüm örneklere de görüldüğü sistemin çöküşüne neden oldu.
En azından yeni mağdurlar kitlesinin sisteme girmesinin önü kesilmiş oldu.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki tam 103 yıl önce Charls Ponzi’nin keşfettiği bu dahiyane dolandırıcılık sistemi hala uygulanabilirliğini koruyor.
103 Yılda birçok insanın ekonomik felaketine yol açmış bu sistemin daha çok kurbanları olacağına hiç şüphemiz yok.
Ve bir ekonomist, bir CFO olarak bu konudaki naçizane nasihatim şudur;
“Hayatınızın gayesi çok para kazanmak değil çok şeyi başarmak olsun. Çok para kazanma hırsı sizi çok şeyi kaybetmeye, çok şeyi başarmak hırsı ise sizi her şeyi kazanmaya sevk eder.”
Allah hepimizi çok para kazanma hırsından korusun.
Mustafa ÖZBAY
Ekonomist-CFO-Yazar