Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i şerifler, faizi şiddetle yasaklamış ve bu yasağın ardında derin hikmetlerin yattığını bizlere işaret etmiştir. Allah Teâlâ, Bakara Suresi’nde faizi büyük bir haksızlık olarak tanımlarken, onun yerini alan yardımlaşma ve dayanışma esaslı ekonomik modelleri önermektedir. Peygamber Efendimiz (sav) de faizin her türlüsünü haram kılmış ve faizli muameleleri adalet ve merhamet anlayışına aykırı bulmuştur.
Tabii ki burada bahsedilen faizi bugünkü anlamıyla sadece paradan para kazanmak olarak düşünmemek gerekiyor. Zor durumda olan bir kişiye verilen bir çuval un karşılığında bir buçuk çuval un istenmesi de bir faizdir, iş gücü olarak bir komşuya beş gün çalışan bir bireyin bunun karşılığında altı gün kendisine çalışılmasını istemesi de bir faizdir ki Kur’an-ı Kerim’in indiği dönemlerde bu tür faizler daha yaygındı.
Faizin Yasaklanma Sebebi: Haksız Kazancın Önlenmesi
Faizin yasaklanmasının temel sebeplerinden biri, ekonomik olarak zor durumda olan bireylerden haksız kazanç sağlanmasını önlemektir. Faizli borç sistemi, özellikle gelir seviyesi düşük bireyleri ya da finansal kriz içindeki insanları daha derin borç batağına sürükleyebilir. Bu durum, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal anlamda da ekonomik eşitsizlikleri derinleştirir. Kur’an, bu duruma dikkat çekerek insaf ve adalet çerçevesinde yardımlaşmayı önerir.
Bakara Suresi’nin 275. ayetinde, “Faiz yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi ayağa kalkarlar… Allah ticareti helal, faizi ise haram kılmıştır,” buyrularak faiz ile ticaret arasında keskin bir ayrım yapılmış ve faizin haksızlık doğurduğu vurgulanmıştır. Peygamber Efendimiz (sav) ise bir hadisinde, “Faiz alana da verene de lanet edilmiştir,” diyerek bu konunun ne kadar ciddiyetle ele alınması gerektiğine dikkat çekmiştir (Müslim, Müsakat, 105).
Faizin Modern Ekonomiye Olumsuz Etkileri
Faiz, modern ekonomi ve finans dünyasında da çok yönlü sorunlara yol açmaktadır. Faizli borçlanma sistemi, ekonomideki gelir dağılımını bozarak zengin ile fakir arasındaki makası açmaktadır. Bankalar ve finans kurumları, özellikle büyük şirketlere ve zaten varlıklı olan bireylere öncelikli kredi sağlarken, küçük işletmeler ve gelir seviyesi düşük bireyler daha yüksek faiz oranlarıyla karşılaşır. Bu durum, ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir ve toplumsal huzursuzluklara yol açabilir.
Ayrıca, faiz sistemi üretime dayalı olmayan, spekülatif ve sınırsız büyümeyi teşvik eden finansal balonların oluşmasına neden olabilir. Bu tür balonlar, 2008 küretsel finans krizinde görüldüğü gibi, yaygın ekonomik yıkımlara sebebiyet verebilir. Bu nedenle, faizsiz ekonomi modelleri, daha sağlıklı ve dengeli bir ekonomik düzenin inşa edilmesine zemin hazırlayabilir.
Yatırımlar ve Ortaklıklar Yoluyla Ekonomik Gelişme
Faizin yasaklanmasının bir diğer önemli sebebi, yatırımları teşviki ve ortaklık esaslı ekonomik işleyişin yaygınlaşmasıdır. Faizsiz ekonomi, sermayenin üretime ve istihdama kanalize edilmesini sağlar. Bu sistemde, bireyler ve kurumlar, risk ve kazancı paylaşarak iş birliği yapar, bu da üretim odaklı bir ekonomik büyümeyi beraberinde getirir.
Ortaklık esasına dayalı finansman modelleri, işletmelerin uzun vadeli başarısını daha yakından takip etmeyi gerektirir ve yatırımcılarla girişimciler arasında daha şeffaf ve adil bir ilişki kurulmasını sağlar. Böylece, sadece bireyler değil, toplumun geneli ekonomik kalkınmadan fayda sağlar.
Enflasyon kadar faiz alınabilir mi?
Enflasyon oranı kadar faiz alınması konusunda tartışmalar oldukça çeşitlidir. Ülkemizde maalesef bazı sözde cemaatlerin faiz konusuna gizli olarak onay vermeleri olayın ciddiyetini daha da artırmaktadır. Bu konu hem İslami hem de ekonomik açıdan yaklaşarak değerlendirilebilir:
İslami Perspektif
İslam’da faiz (riba) tamamen yasaklanmıştır ve miktarı ne olursa olsun haksız bir kazanç olarak kabul edilir. Enflasyon oranı kadar faiz alınması dahi, İslam’ın öngördüğü yardımlaşma ve dayanışma esaslarına aykırı bulunabilir. Faizsiz finans sistemleri, enflasyonun etkilerini telafi etmek için başka mekanizmalar geliştirerek bu sorunu çözmeyi hedefler. Örneğin, kâr-zarar ortaklığı, yatırım fonları, çok ortaklı şirketleşmeler, melek yatırımcılık gibi yöntemler, sermaye sahiplerinin riske ortak olmasını ve adil bir kazanç paylaşımını sağlamayı amaçlar. Bu nedenle, enflasyon oranı kadar faiz alınsa dahi, İslam hukukunda bu, faiz yasağını ihlal etmiş sayılır.
Diğer taraftan bu tür ticari yatırımlara girmek istemeyen ve ihtiyacı olan bir arkadaşına borç vermek isteyen bir kişinin faiz hassasiyeti de varsa nasıl davranması gerektiği de önemlidir.
Bu durumda benim önerim vereceği borç parayı direkt para olarak değil de altın, döviz, hisse senedi, yatırım fonları gibi yatırım araçlarıyla vermesi yönünde olacaktır. Her ne kadar bazı görüşlerde verilen borç paranın enflasyon ile erimemesi için altına göre endekslenip geri alınabileceğine yer verilse de bununda dolaylı yoldan bir faiz şüphesi yaratabileceğini düşünüyorum.
Ekonomik Perspektif
Ekonomik açıdan bakıldığında, enflasyon oranı kadar faiz alınması, genellikle “reel faizin sıfır” olduğu bir durumu temsil eder. Yani, enflasyon kadar faiz alındığında, borç veren kişi enflasyondan dolayı paranın değer kaybını telafi eder ve bu durum reel anlamda kazanç sağlamak yerine paranın aynı değerini korumasını sağlar. Bu durum, bazı ekonomi çevrelerince adil bir uygulama olarak değerlendirilebilir. Çünkü borç veren kişi, enflasyon yüzünden zarara uğramadan sermayesini korumuş olur. Ancak bu da borçlanan tarafın mali yükünü artırabilir, özellikle gelir seviyesi düşük olan bireyler ve işletmeler üzerinde daha fazla baskı oluşturabilir.
Haklılık Payı Üzerine Değerlendirme
Enflasyon oranı kadar faiz alınması fikri, teorik olarak makul gibi görünebilir çünkü borç verenin sermayesinin reel değerini koruduğu savunulur. Ancak pratikte bu durumun yarattığı sonuçlar farklı olabilir:
- Gelir eşitsizliği: Faiz oranı enflasyona endekslendiğinde dahi, bu sistem borçlu kesimin üzerindeki yükü artırabilir. Bu da gelir dağılımını olumsuz etkileyebilir.
- Haksızlık iddiaları: İslami değerler açısından, enflasyonun telafisi için dahi faiz alınması kabul edilemez bulunur. Bunun yerine daha etik ve yardımlaşmaya dayalı modeller önerilir.
- Ekonomik büyüme: Faiz, tüketimi ve yatırımı sınırlayarak ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki yaratabilir. Faizsiz finans modelleri, bu tür kısıtlamaları ortadan kaldırarak sermayeyi daha üretken alanlara yönlendirebilir.
Çözüm Alternatifleri
Enflasyondan kaynaklanan sorunları çözmek için faizsiz ekonomi modellerinde çeşitli alternatif yöntemler geliştirilmiştir. Örneğin:
- Kâr-Zarar Ortaklığı: Faiz yerine, sermaye sağlayanlar ve borç alanlar kâr ve zarar paylaşımına dayalı bir ilişki kurabilir.
- Kiralama (İcara): Finansman sağlanan varlıklar kiralanarak, enflasyon etkisi dolaylı olarak telafi edilebilir.
- Ticaret Temelli Modeller: Mal veya hizmet satışı üzerinden yapılan işlemler, taraflar arasında adil bir ilişki kurmayı sağlar.
Sonuç
Enflasyon oranı kadar faiz alınmasının, ekonomik açıdan belirli bir rasyonelliği bulunsa da İslami açıdan faiz yasağını kaldırmadığı açıktır. Bu nedenle, faizsiz sistemler içinde enflasyonu dengelemek için alternatif yöntemler geliştirilmesi hem dini hem de toplumsal adaleti sağlayabilir. Bu konu, etik ve ekonomik boyutları bir arada değerlendirilerek çözüme ulaştırılmalıdır.
Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde faizin yasaklanması, sadece bireysel ahlakı değil, toplumsal ve ekonomik adaleti de temin etmeye yönelik bir düzen önerir. Faizsiz ekonomi modelleri, haksız kazancı engelleyerek gelir eşitsizliklerini azaltabilir, spekülatif finansal krizlerin önüne geçebilir ve yatırımlara dayalı ekonomik kalkınmayı teşvik edebilir. Bu anlayış, modern dünya ekonomisine hem etik hem de pratik çözümler sunabilecek çok yönlü bir alternatiftir.
Miskinliği sevmeyen İslam dininin, oturduğu yerden para kazanan bir sistemi değil, bu sermaye ile yatırımlar yapan, istihdam fırsatları yaratan, ülkesinin ekonomik olarak kalkınmasına vesile olan, ihtiyacı olana verilecek bir borcu ranta çevirmeyecek bir sistemi önermesinden daha doğal ne olabilirdi ki!
Mustafa ÖZBAY Ekonomist-CFO-Yazar www.mustafaozbay.com.tr