EYT’ye Yaş Şartı Gelirse İktidar Şansı Gider mi!

2018 yılının son aylarıydı.

Yerel seçimlere 3-4 ay kalmıştı.

Bir taraftan başta patates ve soğan olmak üzere bütün temel tüketim ürünlerinin fiyatlarında sert yükselişler olurken, diğer taraftan döviz kurlarındaki yükselişler ekonominin dengelerini alt-üst etmeye başlamıştı.

Halk, haklı olarak uzun süredir karşılaşmadığı bu durumun rahatsızlığını yaşıyordu.

Muhalefet ise bu durumu fırsata çevirmeye başlamış, her ortamda “patates soğan” fiyatlarını sembolize hale getirerek gündemde kalmayı başarıyordu.

Hatta “patates soğan, güle güle Erdoğan” söyle mi de bu dönemde geliştirilmemiş miydi?

Seçime aylar kala iktidara düşen ise aleyhlerine gelişen bu olumsuz rüzgârı lehlerine çevirecek hamleler yapmasıydı.

Evet bazı hamleler yapıldı

Ancak bu hamleler, aleyhlerine esen rüzgârı lehlerine çevirmek yerine adeta onların sırtını yere vuracak bir fırtına haline getirdi.

Defalarca yazmama, uyarılarda bulunmama rağmen o kriz döneminde muhalefetin eline öyle bir koz verdiler ki.

İddia ediyorum dünyanın en iyi PR şirketini getirseniz bu dahiyane fikri bulamaz, bu denli başarılı olamazlardı.

Bu dahiyane fikir “alışveriş poşetlerinden 25 kuruş ücret alınması” idi.

Ekonomik bir kriz başlamış, muhalefet bunu son haddine kadar kullanıyor, seçimlere birkaç ay kalmış ve siz çöp poşeti ücreti gibi dahiyane bir fikir ortaya atıyor ve uyguluyorsunuz.

Sonuç, 1 Ocak 2019 tarihinde uygulama başladı, halk muhalefetinde desteğiyle el arabalarıyla, çuvallarla ve hatta eşeklerle marketlere girerek bu durumu protesto etti.

25 kuruşluk sembolik bir poşet ücreti büyüdü, gelişti ve adeta seçim sürecinin canavarı haline evrildi.

Ve sadece üç ay sonra başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok önemli belediye muhalefetin eline geçti.

O zaman poşet ücretine ne kadar itiraz ettiysem bugün de EYT’de yaş şartına aynı şekilde itiraz ediyorum.

İnsanların kazanılmış haklarını geri verin.

Sakın ha bu hataya da düşmeyin.

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi 8 Eylül 1999 ve öncesi hangi şartlarda emekli olunuyorsa o şartlar geçerli olsun.

Kesinlikle ve kesinlikle yaş şartı getirilmesin.

EYT’de yani bir yaş şartı getirilmesi yeni bir EYT’li mağdurlar kitlesinin oluşmasına sebep olacaktır.

Bu da hiç tereddütsüz seçim sandıklarına poşetvari bir şekilde yansıyacaktır.

Diğer taraftan medya ve hükümet sözcüleri tarafından ifade edilen “yaş sınırı olmazsa bir buçuk milyon kişi emekli olur” söylemi de kesinlikle kabul edilebilir bir rakam değildir.

Çünkü yasa yaş şartı olmadan geçse bile emeklilik şartını taşıyanların önemli bir kısmı zaten hemen emekli olmayacaktır.

Birçok kurum ve şirketin emekli çalıştırmamak gibi temel prensipleri söz konusudur.

Diğer taraftan ise emekli olunması durumunda yarıya düşecek bir maaş.

Bu durumda özellikle büyük ve kurumsal şirketlerde yüksek maaşla çalışan kesim emekliliklerini en az 55 yaşlarına kadar ötelemek zorunda kalacak.

Bu da iktidarın buraya ayıracağı bütçenin önemli ölçüde azalmasına neden olacaktır.

Diğer taraftan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın bu süreçte yaptığı açıklamalarda yaş sınırının olmayacağı izlenimini vermesi toplumda büyük bir karşılık bulmuş durumdaydı.

Ancak özellikle Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın başkanlığında Külliye ’de yapılan toplantıdan “erkeklerde 50, kadınlarda 48 yaş şartı prensip kararı” alınması olayı farklı bir boyuta taşıdı.

Madem böyle bir şart getirilecekti neden en baştan beri “yaş şartı olmayacak” izlenimi yaratıldı.

Halkı önce sevindirip daha sonra büyük bir hayal kırıklığına uğratmanın ardında art niyet ararım arkadaşlar.

Birileri yine büyük bir tezgâh kurma, operasyon çekme gayretinde.

Sayın Fuat Oktay bu oyuna gelmemeli.

Bu kanun çıkartılırken Cumhurbaşkanımızın etrafındaki, üç-beş dil bilen, Avrupa’da eğitim görmüş, elit ve seçkin, ancak halkın içine girmeyi Hilton’da burjuvalara seminer vermek zanneden danışmanlardan, ömrü boyunca kürsüden ders vermiş ancak bir gün bile reel sektörde görev yapmamış akademisyenlerden, sırtını sendikaya dayamış sendikacı ağalardan değil, halkla her gün haşır neşir olan, onların düğünlerine, cenazelerine katılan, hatta onların taktirleri kadar tepkilerine de göğüs geren, onların nabzını en iyi bilen milletvekillerinden görüş alınmalıdır.

Külliye ‘de alınan prensip kararının bu bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Elit bürokratların değil, halkla bütünleşmiş milletvekillerinin görüşleri dikkate alınmalı.

Aksi taktirde ne bu milletvekillerinin toplumun önüne çıkıp seçim çalışması yapacak moral-motivasyonları kalır, ne de bıçak sırtında olan seçimlerin yerel seçimlere benzer bir durumla karşılaşmama ihtimali olur.

Bir musibet bin nasihatten evladır.

Biz uyarımızı yaptık.

Gerisi elit bürokratlara değil, halkın vekillerine kaldı.

Mevlâ görelim neyler,

Neylerse, güzel eyler.

Mustafa ÖZBAY                                                                                                                                                                     Ekonomist-CFO-Yazar

www.mustafaozbay.com.tr