CHP, yere göğe sığdıramadığı “vizyon belgesini” nihayet açıkladı.
Ben her zaman şunu iddia ederim; “CHP bir slogan partisidir, çok güzel sloganlar atar ama iş uygulamaya gelince boğazına kadar çamura batar.”
Nitekim, “ikinci yüzyıla çağrı” gibi heyecan verici ve iddialı bir sloganla vizyonunu açıklayan Kılıçdaroğlu’nun eşinin bile heyecandan uyuya kalması bu tezimi de doğrular mahiyette oldu.
Tabii ki uğradıkları hayal kırıklıklarını yaptıkları paylaşımlarla ifade eden Yılmaz Özdil, hatta bir anlık heyecanla(!) vizyon belgesine hakaret edip birkaç saniye sonra da bu paylaşımını silmek zorunda kalan Şaban Sevinç gibi CHP’li yazarların heyecanları(!) da bu tezimi ispatlar nitelikte.
Ben bu yazımda, bir ekonomist olarak vizyon belgesinin siyasi boyutundan çok ekonomik boyutunu değerlendireceğim.
Çünkü bu belgedeki en büyük beklenti ekonomi ile ilgiliydi.
Üniversitede gördüğümüz istatistik ders kitabının giriş sayfasında “en güzel yalan istatistiksel olan” yazardı.
CHP’nin vizyon belgesinin sunumunu seyrederken inanın aklıma ilk olarak bu söz geldi.
Bu sözü acaba “en güzel yalan akademisyence olan” diye değiştirsek mi diye de düşünmedim değil.
Hatta biraz daha geliştirip “en güzel yalan vizyoner olan” da denilebilir.
Şimdi sizlere grafiklerle nasıl “vizyoner yalanlar” söylenildiğini anlatacağım.
İlk olarak, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Refet Gürkaynak’ın sunumuyla başlayalım.
Hocamız sunumunun başında Türkiye’nin “her ülke gibi bir ülke” olduğu tezini ortaya atıyor ve bunun devamında da ekonomik sorunları ve bu sorunların çözüm yollarını anlatıyor.
Aslında doğru…
Eğer Türkiye her ülke gibi sıradan bir ülke ise sıradan ekonomi politikalarıyla bu ekonomik sorunların üstesinden rahatlıkla gelinebilir.
Bunun için Amerika’dan ithal ekonomik ve sosyal kuramcı Jeremy Rifkin’e hiç gerek yok.
Hatta bir ekonomiste bile gerek yok. Eğer googleye “enflasyon nasıl indirilir” diye yazarsanız cevabını rahatlıkla alır, o maddeleri tek tek uygularsınız.
Deneyelim mi bakalım ne çıkacak;
Ne diyor Google;” Enflasyonla mücadelede kısa dönemde talep düşürücü uzun dönemde arz artırıcı politikalar uygulanmalıdır.”
Peki CHP’nin vizyoner ekonomistleri ne diyor;
“İlk zamanlar bazı sıkıntılar çekilecektir, daha sonra ekonomi düzelir, enflasyon düşer.”
Yani Google amcanın dediğini diyor.
Türkçesi: “Acı reçete”
Peki koskoca CHP kadrolarında bunu bilen, hadi bilmiyor diyelim, Google amcaya sorabilecek okur-yazar hiç kimse yok muydu?
Demek ki yokmuş!
Ancak uygulama ve pratik hiç te Refet Gürkaynak hocamızın dediği gibi değil.
Çünkü Türkiye her ülke gibi bir ülke değil.
Winston Churchill’in “Türkiye solarsa sulayın, uzarsa budayın” vasiyeti aslında bunun en büyük ispatıdır.
Dolayısıyla küresel güçler tarafından belirlenen seviyenin üstünde bir ekonomik gelişme kaydeden ülkemize anında müdahale eder, önüne keserler.
Bunu da küresel finansal çetelerin finansal kurumlarıyla rahatlıkla yaparlar.
Sadece ülkenizin kredi notunu düşürmeleri ve CDS’lerini yükseltmeleri ile bile sizin tüm o klasik ekonomi kuramlarınız yerle yeksan olur.
Bu durumda da siz klasik ekonomi kurallarıyla mücadele edemez, kendinize has ekonomi modelleri geliştirmek zorunda kalırsınız.
Dolayısıyla Refet hocamızın tüm kuramlarını oturttuğu “her ülke gibi bir ülke” söylemi geçersiz olduğundan sunduğu çözüm önerilerinin de hiçbir geçerliliği ve hükmü de yoktur.
Kayda değer de değildir.
Prof. Dr. Hakan Kara’nın sunumundaki sorunlar ve çözüm önerilerinin tamamına yakını zaten artık neredeyse kahve sohbetlerinde dile getirilen ve herkesçe bilinen sıradan söylemlerin dışına çıkamadı.
Makroihtiyati politikaları ABD, Almanya, İngiltere gibi terör, darbe, hainlik, iş birlikçilik, finansal saldırılar gibi kavramlarla muhatap olmamış ülkelerde rahatlıkla kurgulayabilir ve uygulayabilirsiniz.
Ancak her gün bu kavramlarla iç içe yaşamak zorunda olan bir ülkede bunda ne kadar başarılı olabilirsiniz ki.
Dolayısıyla para ve maliye politikası araçlarını gelişmiş ülkelerin veritabanlarına göre kurgularsanız, tıpkı Kemal Derviş gibi arkanızda koca bir enkazla öz vatanınıza (!) geri dönersiniz.
Diğer bir konuşmacı ise Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit oldu.
Ufuk Akçiğit hocamız ise yayınlamış olduğu grafikler ve yapmış olduğu açıklamalarla aslında AK Parti iktidarının küresel finansal güçlerin saldırılarına maruz kalmadan önceki başarılarını istemeyerek te olsa dile getirmiş oldu.
Ufuk hocamız yukarıdaki grafikte 1960 yılından günümüze kadar ki OECD ülkeleriyle beraber Türkiye’nin de yer aldığı ABD’ye oranla karşılaştırmalı kişi başı milli geliri anlattı.
Buradaki ifadesinde 1960 yılında (burada 1960 yılının özellikle başlangıç yılı alınmasının arka planındaki hile, bu yıllarda Marshall yardımları gibi dış yardımlar sayesinde grafiğin zirve yapması) ABD ekonomisinde kişi başı milli gelirin %20’sine (grafiğe göre gerçek oran %17 civarı, burada da hinlik var) isabet eden ülkemizdeki kişi başı milli gelir oranının günümüzde bu oranında altına düştüğünü ifade ediyor.
Nitekim grafiğe yakından baktığınızda bu söylemin doğru olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Ancak hocamız açıklamasının devamında bu %20’lik orana ilk kez 2013 yılında ulaşıldığını isteksizde olsa açıklamak durumunda kalıyor.
Ancak onu da kelime oyunları ve rakamlarla gizlemeye çalışıyor.
Aslında burada sözüm ona “%20’lik oran ancak yakalandı” ifadesi de aldatmacadır tıpkı 1960 yılındaki %17 lik oranın ifade edilmemesi gibi.
Çünkü 2013 yılında kendi grafiklerine göre bu oran %25’ler seviyesinde görünüyor.
Yani 1960 seviyesinin tam % 50 üstünde.
Yani aslında Cumhuriyet tarihinde ilk kez AK Parti iktidarı döneminde kişi başına düşen milli gelirin ABD’deki kişi başı milli gelire en çok yaklaştığını (%25) rahatlıkla ifade edebiliriz.
Hocamızın yine büyük bir kurnazlıkla geçiştirdiği ve anlatmaktan imtina ettiği 2013 yılından sonra kişi başı milli gelirdeki düşüşün nedenlerini bari ben açıklayayım.
2013 yılında öncelikli olarak IMF borcu sıfırlandı, aynı dönemlerde küresel finansal güçlerle çetin bir mücadeleye girildi, hain gezi olayları organize edildi, 17-25 Aralık operasyonları gerçekleştirildi ve yine aynı dönemlerde Bilderberg’çi ekonomi bakanı Ali Babacan’ın AK Parti ile gönül bağı(!) koptu.
Kısacası küresel finansal-sömürü şebekeleri ve yerli iş birlikçileriyle çetin bir mücadeleye girildi.
O günden itibaren ise küresel çeteler ellerindeki tüm finansal silahlarla ülkemize saldırıya geçtiler.
Ve bunların doğal sonucu olarak ta kişi başı milli gelirde sert düşüşler yaşandı.
Değerli ekonomist hocalarımız ekonomik veri grafiklerini yayınlarken bu tür sosyal ve küresel ayak oyunlarını göz ardı ederlerse anlattıkları çözüm önerilerinin hiçbir geçerliliği kalmaz.
Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in Kamu Destekleriyle ilgili sunumu da gerçekten son derece dikkate değer.
Hocamız bu sunumunda 2019 yılını örneklem olarak ele alıyor.
2019 Yılında Türkiye’nin AR-GE destekleri konusunda OECD ülkeleri arasında 5. Sırada olduğunu ancak yine aynı dönemde AR-GE giderlerinin GSMH ’ya oranlarında çok daha gerilerde kalınıldığını ifade ederek bu durumu eleştiriyor ve gerekçe olarak ta kamunun özel sektöre aktardığı bu kaynakların efektif kullanılmadığını gösteriyor.
Ufuk hocamız aynı şekilde AK Parti iktidarı döneminde kamunun üniversitelere aktardığı kaynağın yine OECD ülkeleri arasında en yüksek seviyelerde olduğunu ancak buna rağmen kişi başına düşen bilimsel yayın sıralamasında ise son derece gerilerde kalınıldığını ifade ediyor.
Burada Ufuk hocamızın bu tür bilimsel ve akademik alanı kıt imkanlara rağmen yoğun bir şekilde destekleyen (OECD ülkeleri arasında ilk 5) AK Parti iktidarını övmesi gerekirken, bu desteklerin aynı yıl ki verilerde yer almamasını eleştirmesi yeni bir hinliğin daha göstergesi olsa gerek.
Çünkü gerek AR-GE, gerek ise eğitim harcamaları sonuçlarını daha uzun vadelerde verirler.
Ancak burada Ufuk hocamızın üniversitelerin bilimsel yayınlar konusunda geri kalmışlığını eleştirmesine biz de katılıyoruz.
Bu tür grafikleri daha da artırabiliriz.
Burada bazı grafiklerde ortaya çıkan en büyük hinliğin ise, yayınlayacağı ülkeler listesinde Türkiye’yi sıralamanın en sonuna koyarak grafikte minicik bir alan olarak göstermesini sayabilirim.
Birçok grafikte Türkiye’den sonra gelen ülkelere de yer verilmesi durumunda , yer aldığımız sütun grafiğin hiç te öyle minnacık bir görünüme sahip olmadığını da görebiliriz.
Mesela bu örnekte Avrupa ülkeleri arasında yazılımcı sayısının nüfusa oranları anlatılmaktadır.
Grafikte dikkat çeken en önemli husus Türkiye’nin en sonda ve minnacık bir grafikle gösterilmiş olması.
İşin aslı ne peki?
Birinci hinlik, Avrupa ülkeleri sayısının 20 değil 51 olmasına rağmen bu grafikte 20 ülke varmış gibi gösterilip Türkiye’nin en sona atılması.
İkinci hinlik ise Türkiye’nin yazılımcı sayısı olarak 51 Avrupa ülkesi arasında 12. Sırada yer alması ve bu durumun hiçbir grafikte yer almaması.
Peki bu grafik tüm Avrupa ülkelerine göre ve içinde bir hinlik olmadan yayınlansaydı Türkiye sizce hangi sütunda yer alırdı?
Tam da burada. (Her sütun 2,5 ülke olarak varsayılmıştır).
Aşağıdaki ve yukarıdaki grafiği dikkatsiz bir şekilde bile karşılaştırırsanız hinliğin boyutunu rahatlıkla görebilirsiniz.
Yazımın başında bahsettiğim “en güzel yalan istatistiksel olan” söylemime sadece bir örnek.
Bu şekilde birçok örneğe rastlayabilirsiniz.
Gönül isterdi ki bu milli ekonomistlerimiz Türkiye ekonomisini değerlendirirken 2002 yılından, IMF borcunun kapatıldığı ve hemen ardından Türk tarihinin en kancıkça başkaldırısı olan Gezi olaylarının başladığı 2013 yılına kadar olan dönem ile 2013 yılından günümüze olan dönemi karşılaştırmaları.
Eğer bunu yapabilecek kadar vicdan sahibi iseler, o grafiklerde ihanetin ve işbirlikçiliğin ülkemize olan maliyetini açıkça görebileceklerdir.
Ve eğer zerre kadar vicdanları varsa gezi, 17-25 Aralık,15 Temmuz ve küresel finansal saldırılar altında en gelişmiş ülke ekonomilerinin bile Türkiye kadar sağlam bir şekilde ayakta kalamayacağını anlatmaları gerekir.
Özetleyecek olursak;
CHP’nin büyük umutlarla ve büyük heyecan yaratacağını açıkladığı “vizyon belgesi” Selvi hanımı heyecandan uyuttu, CHP’li bazı yazarları ise adeta öfkeden çıldırttı.
Yeni bir Kemal Derviş vakasıyla daha karşı karşıya mı kalacağız korkusu yerli ve milli ekonomistlerin en büyük korkusu haline geldi.
Peki bu açıklamaların seçmen kesiminde yani halkta karşılığı sizce ne?
Bence halk şunu söylüyor:
CHP cephesinde değişen bir şey yok…